13 Aralık 2008 Cumartesi

Oğuz ATAY

bugün, 31 sene olmuş sen girdiğin banyodan çıkmayalı. yoktum bile bu dünyada. ben hala Tutunamayanlar' ı bitiremedim. senden özür diliyorum. umurunda olmadığını bile bile...

6 Kasım 2008 Perşembe

yassah hemşerim !

bir şeyler yapayım dedim, olmadı.
digiturk aboneliğimizi iptal ettireyim dedim, ev ahalisi yanaşmadı, o da olmadı.
türk telekom namlı lübnan şirketini protesto edeyim, tüketiciyiz son tahlilde dedim, oda ı-ıh.
bir şey olmamış gibi davranayım, kendimi böyle avutayım en azından dedim, o hiç olmadı.

memlekette bilmem kaç tane üniversite, bunların da yarısında hukuk fakültesi varken, bu hukuk fakültelerinin birisinden mezun olmuş, sözde hukuk nosyonuna sahip adamlar işi gücü bırakmış, internete erişimi engellemekle meşguller. neymiş? bazı blog sayfalarından kaçak digiturk yayını yapılıyormuş.

-yaz kızım, Gereği Düşünüldü:
Falanca filanca internet sayfasına erişimin engellenmesine, bu hususta telekomünikasyon ıvır zıvırına müzekkere yazılmasına, ...... karar verildi.

Bu mudur şimdi olay? Adama demezler mi:

-ooo, beyim siz çok yanlış gelmişsiniz. nerden baksan elli sene şaşırmışsınız yolunuzu.

oldu olacak, komple yasaklayın şu interneti. girilebilir birkaç site belirleyin, ne bileyim, t.c. başbakanlık sitesi zorunlu olarak açılış sayfası olsun. hatta karneye bağlayın internet erişimini. hak, hukuk, gak guk guguk diye ötenleri de derdest ediverin, verin birkaç gardiyanla cezaevi müdürü, doktorunun eline. olsun bitsin.

17 Ekim 2008 Cuma

güvenlik konseyine seçildik

Bugün yapılan seçimlerde Türkiye, tam 47 yıl sonra bm güvenlik konseyine seçildi ya. memlekette bir kutlama, bir zafer havaları. oy ki oy. önce bir bakalım bu güvenlik konseyi denen naneye kimler üye oluyormuş:
güvenlik konseyinin 5 daimi üyesi varmış, bunlar değişmiyormuş. kimmiş bunlar:
ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa. kim bunlar? elinde nükleer silah ve bunun yanında büyük askeri güç bulunduran ülkeler. yani dünyanın hormonlu salatalıkları.

bu, turşusu bile yapılmayan salatalıklar, dünyanın diğer ülkeleri güvenlik konseyine üye olmak için biraz seslerini yükseltince, geçici üyelik denen herzeyi buldu. dönüşümlü olarak ülkeler geçici üyeliğe geliyorlar. biz de zaten ellili yıllarda iki defa, 1961 yılında da bir defa bu üyeliğe seçilmişiz. eh aradan 47 yıl geçince seçilmenin neresi başarı o zaman? olabiliyor musun daimi üye? olamazsın çünkü nükleer silahın yok. (iyi ki de yok) almanya bile olamıyor. ne oldu şimdi? 2 yıl geçici üye olunca dünya siyasetinde söz sahibi mi olacağız? herkes bizim hariciyemizi mi alkışlayacak?

sınır savunması ABD' nin pilli oyuncaklarından gelen görüntülere bağlı bir ülke, geçici üye olsa ne olur, olmasa ne olur?

yaşasın geçici üye olduk. balkondan yandaki sarhoş amcayla beraber bağırmam lazım, tutmayın beni

-avrupa avrupaaa duy sesimiziiiiiiiii.........

16 Ekim 2008 Perşembe

deyyusu ekber

hiç güleceğim yoktu. akşam akşam şevki yılmaz'ın görüntülerine rastladım yine. okan bayülgenmiş, beyazmış, cem yılmazmış, hepsi çırak kalır bu adamın yanında.
"-Antep'e gittim genelev açılışını protesto etmeye, ben Antep'e doyamadım, Antep halkı da bana. en son, istasyonda 15.000 (yazıyla on beş bin) kişiye konuştum." diyor kendileri. bu ülkede o kadar adamı, üstünde çubuklu forma ya da haki üniforma yoksa bir arada tutmazlar. bunu geçiyoruz.

"-genelev açılışında kurban kesiyorlar, bir de allahu ekber allahu ekber diyerek kesiyorlar." diyor. buna yorum yapamadım, orada değildim çünkü. ama böyle kendinden bu kadar emin anlattığına göre, birinci ağıza güvenmek lazım.

"-bir dönem Manukyan vergi rekortmeniydi, evlerini elinden aldı Beyoğlu Belediyesi, şimdi şampiyon olamıyor elhamdülillah." diyor. sanki temiz eller operasyonu yürüttü de onu müjdeliyor. evet evet, zaten 6. filo gelecek diye akça pakça yaptığımız genelev halen Beyoğlu Belediyesi sınırlarında değil, öyle bir semt de, sokak da yok aslında. bu, beynimizin bize oynadığı bir oyun olsa gerek.

"-başımızdaki üç buçuk kukla rejimle başa çıkamıyoruz, üç buçuk kukla rejim."
eh, baktı ki başa çıkamıyorlar, ele geçirdiler, oldu da bitti maşallah.

"-dünyanın kalbi istanbuldur. istanbul kurana dönerse; dünya, yeniden adalet güneşinin altında, hak güneşin altında huzur bulacaktır." diyor. tamam, dünyanın kalbi istanbul. istanbul da, bu şehir kurana dönerse bünye felç geçirmez mi?

haydi o zaman, hep beraber. repeat after me:

solculuk, kemalizm, kapitalizm, laikliiiikkkk.......

resmi tarih

-2. murat niye durup dururken tahtı 12 yaşındaki oğluna devretti mesela? o tahtı ele geçirmek için kardeşi ve amcasıyla mücadeleye giren, hırslı, 41 yaşında ve sağlıklı, gürbüz bir savaşçı niye bıraksın ki tahtı, salak mı bu adam? bunun altında başka bir iş olmasın? niye amansız bir hastalıktan 3 gün içinde öldü bu adam, tıpkı oğlu 2. mehmet gibi?
-2. mehmet niye babasına geri verdi saltanatı? o da mı salak? Çandarlının bu işte parmağı olmasın sakın?
-koskoca bir devletin ikinci adamı, bürokrasinin başı Çandarlı, niye can çekişen Bizans' ın ajanı olma yolunu seçiyor mesela? inanalım mı buna şimdi? eh, bu tam salakmış öyleyse.
-Yavuz niye batıdaki gavurun üstüne değil de, Türk devletinin, Şah İsmail' in üstüne gidiyor hep? yoksa Yavuzla İsmail de mi salak?
-Hadi hepsini anladık diyelim, Mustafa Kemal' in hayatında niye hiç kadın yok? normal bir insan değil mi o?


Yoksa yazığınız kitaplarınızla bizi salak yerine mi koyuyorsunuz mütemadiyen?

15 Ekim 2008 Çarşamba

yirmi yıllık suyu olan şehir: Ankara

Gökçek, sağa sola afişler astırmış. neymiş? Ankara'nın 20 yıllık suyu varmış. gördük biz o 20 yıllık suları burada, Melen Çayı' nı bir senede içtik. e tabi, Kızılırmak nereden baksan bir beş sene idare eder Ankara'yı. eh bu beş senede de arsenikten toplu ölümler hemen başlamaz.
geçen seçimlerde "metro bitecek" dedi, Keçiören metrosu 2005 yılında hizmete giriyordu güya, tısss. ama adam işi biliyor. şimdi kalkıp metroyu bitirse, millet yeni icraat bekleyecek. neme lazım, vatandaş yazın dişini fırçalamaya temiz su falan da isteyecek sonra. ne yapmak lazım o zaman, metro inşaatları her daim devam ediyor görünmeli. öyle olmalı ki, otobüste yanımızda oturan emekli amca şantiyeye bakıp bakıp:
"-bak yiğenim bu adam diğerleri gibi değil, helal olsun çalışıyor yıllardır." diyebilsin.

adamın kafası çalışıyor gerçekten de, %90 oyla gelsin bu sefer. üzülürsem namerdim.

14 Ekim 2008 Salı

seksenlerde çocuktuk netekim

Her şey, Özal' ın o tükenmez kalemini gözümüze gözümüze sallamasıyla başladı,
Boğaziçi Köprüsü görünüyordu, tombiş başbakanın arkasında,
Uçan Kaz beklerken İşitme Engellilere Haber Bülteni çıktı karşımıza daima,
Perde Arkası' nda hudut karakolundaki yılbaşı kutlaması vardı,
32. Gün'de de bolca "ıııghhhh".
Pazar Sineması için Pazar Konseri'ni izlemek farz oluyordu,
Kabusumuzdu Veselinoviç' in fotokromik gözlükleri,
Ah bir de Rıdvan sakat olmasaydı.
İki kanal vardı, onlarda da Hıncal yoktu. Güzeldi.
Ali Şen başkan, Fenerbahçe şampiyondu hep.

Birisi daha vardı da, şimdi asker olanlara inat, "o şimdi ressam".


13 Ekim 2008 Pazartesi

Vatan sağolsun !

"Vatan sağolsun" mudur hakikaten?
Yoksa vatan dediğimiz şey,
Daha mı önemlidir yirmi yaşında bir Mehmet' in toprağa karışan bedeninden, hayallerinden, gözü yaşlı anacığından?
Nöbette hayal ettiği, koynundaki resmini öpüp öpüp kokladığı sevgilisinden, henüz "baba" deyişini bile duy(a)madığı, yakasına bir "maşallah" tak(a)madığı üç günlük bebesinden de mi daha önemlidir?
Bayrağa sarılı tabuta kaçamak bakışlar atan, elinden tutup onu okula kayıt ettiren, birlikte ava çıkan, lisedeyken arabasını kaçırdığını bile bile ses etmeyen babasının dükkanı ona devretme planlarından; cenazesinde komando beresi takan küçük kardeşinin gözyaşlarından önemli midir?

Hiç mi önemi yoktur, 700 yıl ayakta kalan bir devletin ordusunun sadece 20.000 yeniçeriden oluşmasının, profesyonel ordunun?

Yoksa sadece Mehmet'in bedeni midir yitip giden?

Kral Midas müslüman mıydı?

Ankara'nın Polatlı ilçesinde antik bir şehir var: Gordion. Hani ilkokul tarih kitaplarında Frigya' nın başkenti diye yazan yer. Gidin bir gün oraya mutlaka. Antik kentin çevresi tümülüslerle dolu (tümülüs: bir yeraltı mezar odası ile bunun üzerine toprak ya da taş yığılmasıyla meydana getirilen yapay tepe). Kral Midas' ın (evet bu eşek kulaklı olan Midas) mezarını görmeye çalışın, çalışın diyorum çünkü mezar odası kilitli. Müzecilik anlayışımız gereği kilitlemişler ama zaten oradan çıkan ne varsa zamanında Berlin' e gitmiş. Hem de devlet izniyle. Daha ne diye kilitliyorlarsa? Neyse, Midas Tümülüsü' nün karşısında küçük ve şirin bir müze var, Gordion'dan çıkan eserlerin sergilendiği. Orada tümülüslerden çıkarılan insan iskeletlerini göreceksiniz. En aşağı 2500 yaşında iskeletler. İskeletlere iyice bir bakın, kıbleye doğru ve sağ yanlarına yatırılmış olduklarını göreceksiniz. Şaşırmayın sakın, ben artık şaşırmıyorum.

toplu taşıma

Glassatorla üşenmedik saydık, Konstantiniyye'de 19 çeşit ulaşım aracı var:
Otomobil, otobüs, deniz taksi, deniz otobüsü, banliyö treni, cadde tramvayı, vs...
Buna rağmen Dersaadet'in trafiği felç, buna rağmen ben günümün yarısını arabaların çıkardığı zehirli gazları soluyarak geçiriyorum ya. Ya ben neyse, size hiçbir şey demiyorum...

Alooo, başımızdakiler uyuyor mu? Raylı sistem ve daha fazla vapur istiyoruz.

glassator

Başkentte bir kuzen var, Glassator adı. E glassator zaten başkentte olur diye düşünmeyin, burası Roma değil, bu da o glassatorlardan değil zaten. Değil mi ama? Arada bir gelir Dersaadet'e, gezeriz Konstantiniyye'yi. Yine geldi Glassator iyi de yaptı, özlemişiz kendisini. Yine gezdik Konstantiniyye'yi. Hep gelsin, özletmesin, maça falan da gidelim. Hatta temelli gelsin, mesut kılsın bizi.