14 Ağustos 2013 Çarşamba

Hekimine sahip çık

http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/guncel/tr-hakkaride-doktora-linc-girisimi-video-1-1-52945.html

Yukarıda linkini verdim, bu yazıyı okuduğunuzda hala çalışıyorsa okuyunca kanınızın çekildiğini hissedeceksiniz. Bir şey hissetmiyorsanız, zaten yazının devamını okumanıza gerek yok.

Hatırlıyorum da çocukluğumda, muayeneye ekseriyetle babam götürürdü bizi. Kendisi de bir memur olmasına rağmen, bazıları arkadaşı, kimisi komşusu olan hekimlere nasıl da saygı duyardı. Bu saygı asla dalkavukluk ya da eziklik değildi, gerektiğinde hakkını arardı. ÖSS'ye girinceye dek bana hep tıp fakültesine girmemi telkin etti. Olmadı, tıp yerine bambaşka bir dalı, hukuku tercih ettim.

Birkaç yıldır, hekimlere saldırılarda bir artış var. Çok sevdiğim, saydığım bir yakınım da mesleğini icra ederken silahlı saldırı sonucu yakın zamanda hayatını kaybetti. Ne yaparsam yapayım ne saldırganlarla ne de hekimlerle empati geliştiremiyorum, ne kadar uğraşsam da olmuyor. Hastane başka bir dünya, hekim-hasta ilişkisi ise bambaşka bir şey. 'ŞEY' diyorum çünkü dağarcığımdaki sözcükler, tanımlar ve cümle kurma kabiliyetim, bu tanımı yapabilmeme elvermiyor.

Eski çağlardan beri tanrının yetenekleriyle donatıldıklarına inanılan ve büyük saygı duyulan hekimler ne oldu da halkın gözünden düştü, saygıdeğerliğini yitirdi ve kolay birer hedef ve adeta av haline geldiler?

Bu sorunun yanıtını kapsamlı şekilde vermek zor ve buraya da yazmakla bitmez ancak, yakın geçmişteki bu ürkütücü değişimin elbette hemen görülebilen bazı sebepleri var. Bunun adına "SAĞLIK POLİTİKASI" deniyor. İçinde "politika" sözcüğü geçen her tamlama gibi tiksindirici.

Önce tam gün yasası, mecburi hizmet, sağlıkta özelleşme, akabinde aile hekimliği uygulamasındaki yanlışlar, iş yeri hekimliğinin yaygınlaştırılmasındaki eksikler, hekimlerin ve meslek örgütlerinin yıllar içinde sistemli ve planlı bir şekilde bilerek ve isteyerek itibarsızlaştırılması işleri buraya kadar getirdi. Hekimin, vatandaşın gözündeki saygınlığı ve üstünlüğü zaman içinde yok oldu. Bunların hepsi, hekimlerin kusuru olmaksızın ama kendileri de birer hekim olan bakan ve bürokratlar tarafından yapıldı. Buna bir de ülkenin genel asayiş sorunları eklendiğinde, bu haberleri daha çok okur, görür, izler hale geliyoruz. Fakülte, TUS, asistanlık, askerlik, mecburi hizmet cenderesinden 35 yaşında ancak çıkabilen hekimler, yani ülkenin kalbur üstü zekaya, muhakeme yeteneğine sahip ve yetişmesi diğer meslek dallarına göre oldukça pahalı uzmanları, birkaç dakika içinde tarihin sayfalarına simsiyah kalemlerle işleniyorlar. İyi de neden?

Sorunun cevabı yine tarihte aslında. İktidarları sorgulayan, monarka baş kaldıran asiler, devrimciler, adına ne derseniz deyin 3 (ÜÇ) okuldan çıkar: TIBBİYE, HARBİYE, ve günümüzde hukuku içinden alsalar da MÜLKİYE. İktidarların başını bu üç okul daima ağrıtır, iktidarın istediği ara elemanı yetiştirmez bu kurumlar. Öyleyse ne yapmalı? Yürüdüğünde kimse peşinden gitmemeli. Halkla bunları düşman etmelisiniz ki önderlik yapamasınlar. Kendi can dertlerine, geçim sıkıntısına düşmeliler ki hiçbir şeyi sorgulamasınlar. Dün Elbistandı, bugün Hakkari, yarın kim bilir neresi olacak. Gidişat belli, çözüm belli ama bir o kadar da zor.

Hekimler çok mu meraklı bunları yaşamaya, bu eziyetlere katlanmaya? Seçenekleri yok. YOK. Hem ettiği yemin hem de mevzuat gereği kendisini sorumlu hissediyor ve mümkün olduğunca her hastaya bakmaya çalışıyor. Kamuoyunda ise sadece kazançları konuşuluyor. Oysa sağlıkta özelleştirme hamleleri sonucunda artık hekimler değil, hastaneler kazanıyor. hekimler ve biz hastalar, potansiyel hastalar ise el birliğiyle çukurun dibine doğru kayıyoruz. Aramızdan bazıları ise dibe çökerkenki sür'atinden keyif alıyor. Bir hikaye ile bitireyim:

Yine babamın memuriyeti nedeniyle bulunduğumuz, Anadolunun güneyindeki bir ilçenin hastanesinde, genel cerrahi uzmanı bir baştabip vardı. Anlatılana göre bu adamın babası, kendisi henüz çocukken öldürülmüş ve zorluklar içinde büyümüş, hekim olmuştu. Memleketi olan ilçeye gelmiş, hemşehrilerine yardımcı olmaktaydı. Başına gelenler aslında ibretlikti.

Bir gün hastaneye acil bir vaka gelir, cerrah olarak kendisi vardır ve hastanın acilen ameliyata alınması gereklidir. Sedyede yatan hastaya bakar, o da ne? Babasının katili önünde yatmaktadır. Yetim kalmasının, türlü sıkıntılar çekmesinin müsebbibi, işte önünde yatmaktadır ve hayatı şimdi hekimin ellerindedir. Tereddüt etmiş midir bilmem ama adamı ameliyat eder ve kurtulmasına vesile olur. (Vesile olur diyorum çünkü "bir hastayı hekim tek başına kurtarır ya da öldürür" demek yanlıştır) Aynı durumda ben olsam yapabilir miydim bunu? Siz olsanız ne yapardınız, size tarifsiz acılar yaşatan o adamı kurtarmaya çabalar mıydınız?

Babamızın katiline yardım etmek şöyle dursun, çok daha ufak sebeplere dayanan husumetimizi, işimize yansıtmaktan çekinmeyiz bazen. Bizler, diğer meslek grupları mensupları, önümüze gelen işi pekala reddedebiliriz. hekimlik öyle mi ya?