16 Haziran 2013 Pazar

#direngezi

Tarihe geçsin diye söylüyorum, 31 Mayıs 2013 günü film koptu ülkede. On yıldır ara vermeden izlettikleri Tayyip filminin makarası o gün iflas etti. İtilaf devletlerinin işgalinden beri ilk defa bu kadar insan sokağa çıktı İstanbulda. Ülkenin dört bir yanında pasif direniş oldu. Yakmadan, yıkmadan, sövmeden direndi insanlar. Politikacıları ziyadesiyle korkuttu bu direniş. Böylesine bir eylemle nasıl mücadele edeceklerini bilmiyorlardı. Taksimde sahne kurdu devlet; sivil polisler çevik kuvvete molotoflarla saldırdı. Ofsayta düşürdük hepsini, parka çekildik. Sanata ve sanatçıya saygımızdan, ne kadar kötü bir temsil olursa olsun alkışladık tüm polisleri. Terörist dediler bize, alkolik ve en sonunda ÇAPULCU dediler. Gururla taşıdık iki haftadır "çapulcu" sıfatını adımızın bile önünde.

Gazzede tankların ezdiği çocuklara ağlayanlar, Taksimde, Tunalıda, Adanada TOMA tarafından ezilenlere esip gürlediler. Gazzede kimyasal silah kullanıldı diye ortalığı ayağa kaldıranlar, Taksimde öyle bir gaz sıktılar ki halka, her soluyan kan tükürdü, bayıldı, derisi yandı. Bilemedik ne olduğunu, sadece kapsüllerini bulabildik.  İbraniceydi yazılar, okuyamadık.

Sen, Çapulcu kardeşim, sosyoloji, tarih ve hukuk hocalarının derste bir ütopya gibi anlattığı doğrudan demokrasiyi, paranın geçmediği bir yaşamı, devletten bile sosyal bir örgütlenmeyi gösterdin herkese. Kandil kutladın, Taksimin en kalabalık cemaatiyle namaz kıldın da rahatsız oldu sütü bozuklar. Mescidini, revirini yıktılar, dilek ağacını yaktılar. Mide ilacından koruyucu karışım yaptın, yüzünü, gözünü mide ilacıyla yıkadın ama ne komik ne de deli olmadın merak etme. İstanbulun göbeğinde toz maskesi, bozkırın ortasında yüzücü gözlüğü taktın da direndin. Biliyorum, aklı başında eylemlerde yanımda olacaksın, düşersem kaldıracaksın elimden tutup. Bir tivitine bakar benim de sana koşmam, seni iyi ki tanıdım.

Sen, ülkücü arkadaşım, için içini yedi de gelemedin mi bizimle? Oysa biz herkesi çağırmıştık sokağa, parti bayrağı yoktu hiçbirimizde, valla. Evde oturup hükümetin gazetelerini okursan elbette bizi Apocu bile sanabilirsin. Çok kızmıyorum sana. Belki sen de özgür iradenle hareket etmeyi öğrenir ve bir daha sefere yanımızda olursun. Amma ve lakin şu partinin başındaki adama "Türkmen Beyi" demeyi de bıraksan iyi olur.

Sen, Kırşehirli, Yozgatlı, Manisalı, Afyonlu, Rizeli çiftçi, esnaf kardeşim, arkadaşım, amca ve teyzem, o televizyon, o gazeteler var ya, hah işte. Onlar seni uyutuyor, zehirliyor, bırak onları. Buğdayın kilosuna 5 kuruş, sütün litresine 10 kuruş destek verdi, traktör kredisinin icradaki faizinin faizini taksitlendirdi diye bunlara destek verip bize kızıyorsun biliyorum. Soyuyorlar seni, belini incitmeden her şeyi yapıyorlar sana. İnanmazsan kasabandaki, şehrindeki parti yöneticilerine bak, eğitimleri ne, ne iş yapıyorlar, ne paralar kazanıyorlar, nasıl arabalara biniyorlar ve nasıl evlerde oturuyorlar, nereden geliyor bu değirmenin suyu? Senin öğretmen kızın atanmazken, oğlun dersaneden başı önünde ve umutsuz gelirken onların çocukları neler elde ediyor? Bir düşün, sorgula da sonra bize yine kız. Haydut de, eşkiya de hatta terörist de. Ama ne olur kafanı kaldır da bir bak.

Sen, Antalyalı, Trakyalı abim, sen iki göz evde oturur, 800 lirayla evini geçindirmeye uğraşırken dedenden kalan toprağına dikilen lüks otelde İngiliz, Arap, Alman nasıl olup da günlük 50 liraya ailece kalıyor diye sordun mu? Bu sene biber iyi para yaptı derken sana verilen tohumun kısır olduğu aklına geldi mi? Yunanın, Bulgarın silahla giremediği topraklarına Kanola ektin, artık vazgeçsen bile tarlana kaç sene başka bir ürün ekemeyeceğini, verim alamayacağını hesap ettin mi?

Sen, hakim ve savcı meslektaşım, hanımın tayini eve yakın yere yapılsın, hem belki lojman da çıkar diye kitabı, kanunu değil de bakanlıktan gelen faksta yazılı kuralları uygularken hiç mi vicdanın sızlamadı? Fakülteden sıra arkadaşın avukat, adliyeden yaka paça götürülürken odanın penceresinden izlerken ne düşündün? Oh olsun mu dedin?

Sen, hekim, hemşire, ebe, şoför arkadaşım, büyüksün. Saygıdeğersin. Ne yapsak hakkın ödenmez. Meslek yeminine sonuna kadar sadık kaldın diye kelepçe taktılar sana, hem de ters  kelepçe. Binlerce insanın kanı eline bulaşan teröriste yapılmayan uygulama, sana layık görüldü ya, üzülme. Dik dur, sana taktıkları o plastik kelepçeler madalyandır artık senin.

Sen, avukat meslektaşım, elinden gelen yardımı esirgemedin. Gece sabaha kadar nöbetteydin karakolda, baroda, parkta ve meydanda. Adliyede ayaklar altında çiğnendin, sürüklenerek otobüslere bindirildin de götürüldün merkeze. Cübben onurun, meslek yeminin gururundur. Çoluk çocuk karakollarda işkence görmedi, gözaltında kaybedilmediyse sayendedir. Aklı başında fertler sana minnettardır.

Ve sen polis. Sen ne arkadaşım, ne de kardeşimsin artık. Bir devleti küçük düşüren, halkını ezen, insanları öldüren, yakan, yıkan, çocukları kör, çolak bırakan sen!!! Hiç utanmadın mı kanunsuz emri uygularken, hiç mi vicdanın sızlamadı bebek arabasına yakıcı kimyasal sıkarken? Gün gelir de bir gün hesap sorarlar diye korkmadın mı? And olsun ki gücüm yettiğince seninle ve haksız, hukuksuz, orantısız uygulamalarınla ve bizatihi varlığınla mücadele edeceğim.

Tahirius.