15 Aralık 2012 Cumartesi

Tutunamayan

Uçmağa gittiğin gün doğan nesil, dün 35. yaşını doldurdu. Bir başka deyişle, yolun yarısını geçti. Ben hala kelimelerin nasıl olup da bazı anlamlara gelmediğini çözmeye çalışıyorum.

Bitirmedim hala Tutunamayanları. 15 senedir başucumda halbuki. Affedersin Oğuz Atay.

26 Eylül 2012 Çarşamba

NEŞET ERTAŞA AĞIT

Kamayı tam böğrümüze diktin,
Gonca gülümüzü hep sen derdin,
İlimizi, tüm yasa sevk ettin,
Gönlümüz içirik oldu gayrı.

Hemi garblıyız hemi de şarklı,
Kravatlıyız, başımız yaşmaklı,
Veyselin, Neşetin yeri ayrı,

İçimiz gadayla doldu gayrı.

Yıktın direğini obamızın,
Tadını komadın aşımızın,
Yaştan feri söndü gözümüzün,
Sazımızı yetim koydun gayrı.

GARİBİN vadesini yetirdin,
Ocağımızı kör, küllük ettin,
Güzün günü zemheriye kestin,
Felek bize ne ettin, de gayrı.

29 Temmuz 2012 Pazar

araz, arıza

hukuk eğitimi alanların arazı bu sanırım. hukuk bilginizi hayatınızın her alanında kullanmaya çalışıyorsunuz. hatta, avukatlığı terkedip ticarete atıldığınızda dahi bu huyunuzu devam ettiriyorsunuz. mevzuata uygun davranmaya, sözünüzü tutmaya, dediğinizin o dakika olmasına çalışıyorsunuz. o güne kadar önünü iliklemeden büronuza girmeyen, giremeyen adamların ticaretteki iki yüzlülüğünü, yalanlarını görüp efsunlanıyorsunuz. adeta bağışıklık kazanıyorsunuz yalanlara ve yüzüne tükürmek istiyorsunuz iki yüzlü insanların. sonra "lanet olsun" deyip birçok meslektaşınızın yaşadığı deneyimi tekrarlayıp mesleğinize dönüyorsunuz.

o yalancılar, iki yüzlüler, her devrin adamları yine büküyor boyunlarını karşınızda. ama bu sefer biliyorsunuz o masumlaştırılmış sözlerin, ifadelerin arkasında neler olduğunu ve inanmıyorsunuz insanlara, inanamıyorsunuz. zira güven, bir defa kullanılan bir koz.

harcadım ben o tek kullanımlık kozu. güvenemiyorum artık kimselere. her şey yeniden başlıyor ama hiçbir şey eskisi gibi değil.

13 Temmuz 2012 Cuma

aşk=kramp

onbir yaşında görürsün onu. aynı şehirde, başka servislerde okula yolculuk edersin. otobüsün şoförü bassın gaza da geçsin ötekini diye dua edersin, sollarsın neticede. ama o, servisinin sağına oturmuştur, göremezsin. bu sefer de şoför yavaşlasın diye dua edersin içinden. karnına kramplar girer onu düşündükçe.

yıllar geçer, onbeş yaşında aynı servisle yolculuk edersin artık. yalnız bir sorun vardır, o en önde oturur, sen en arkada oturursun. ergenlik işte, yanına gidip de iki çift laf edemezsin. yine karnına kramplar girer onu düşündükçe.

yıllar geçer, kocaman bir şehirde sokakta karşılaşırsın. dilini yutarsın, konuşamazsın. hık, mık merhaba faslından sonra birkaç kere görüşürsün. dökemezsin içindekini. iş, okul derken başka şehre gidersin bir defa daha. bu sefer de aklına geldikçe kramplar girer, kilo verirsin.

yıllar yıllar yıllar geçer, yaş otuzu geçer. bir fotoğrafı çıkar karşına. şerbetlisindir bu sefer (!) kramp daha gelmeden hazırlık yaparsın, yiyebildiğin kadar yersin. bilirsin ki sonra üç gün iştah yok.

hasbelkader telefon numarasını alırsın, aramak için telefona bir gün boyunca salak salak bakarsın. konuşursun işte, selam sabah. bi kahve içmeye davet edersin, meşguldür gelemez vs... yıllar sonra sesini duymak bile garip gelir. ilginçtir, hiç değişmemiştir sesi. yine kramptan kıvranırsın.

sonra zırtapozun teki sana, aşkın bir tarifinin, tanımının olmadığını söyler. kafa, göz, allah ne verdiyse dalasın gelir. bilmez ki kefere, sen tarifi çoktan yapmışsındır: kramptır ulan aşk, mideye giren kramp.

10 Temmuz 2012 Salı

kaosa aşık olmak, kaosta aşık olmak

seviyorum seni ey Konstantiniyye. trafiğine, içinde yaşayan hödüklerine, keşmekeşine rağmen.

seviyorum seni, içinde sevdiğim var. sevdiklerim var. kimisi beni sevmese de, kimisi sevildiğini bilmese de.

seviyorum seni, gece vakti canım sıkıldığımda içinde dolaşıp kokunu içine çekiyorum.

seviyorum seni, hasret kaldığımda daha da çok. ruyamda görecek kadar seni.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

nerede kalmıştık?

uzun süredir yazmaya elim gitmiyordu. sanırım sadece öfkelenince ve yahut sevinince yazabiliyorum.
Devlet Tiyatroları ile alakalı gelişmeleri herkes basından takip ediyordur. İktidar, her zamanki gibi gerçekleri saptırıyor ve okumayan, araştırmayan, başbakanın sözlerine körü körüne inanan halkı yanlış yönlendiriyor. Devlet Tiyatroları, en köklü kurumlarımızdan biri. Zarar ettiği için kapatılması gündemde. Gerekçe, işi bilmeyenler için inandırıcı : zarar ediyor. Ülkeyi şirket mantığıyla yöneten politikacılar, her işin bir bilançosunu çıkarıyorlar ve zarar eden veya zarar ettiğini ileri sürdükleri kurumları kapatıyorlar. Devlet Tiyatroları da yılda yaklaşık 140 milyon lira zarar eden bir kurum, politikacılara göre bütçenin sırtındaki kambur. Gerçekte öyle mi? Zarar ettiği doğru ama bu zaten beklenebilir ve olması gereken bir durum. Memleket sathında 60 sahnesi olan bu tiyatro, anayasasında sosyal devlet olduğu yazılan Türkiye Cumhuriyetinin sübvanse etmesi gereken kurumlarından yalnızca birisi. Tıpkı Karayolları Genel Müdürlüğü ve Sosyal Güvenlik Kurumu gibi. Sanatçılara söz geçiremeyen, sahneye konan oyunların içeriğine müdahale edemeyen politikacılar, şimdi bu kurumu kapatmak istiyor. Halka anlatılan masala göre de, buraya harcanan para özel tiyatrolara destek olarak verilecek.
Bunların külliyen yalan olduğunu, önceki icraatlara bakanlar hemen anlayabiliyor. Özel tiyatrolara destek verilmesine itirazım yok ama bunun yolu Devlet Tiyatrolarını hal'etmek değildir. İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerden yandaş basının yayınlarını izleyenler için sahneleri kapatmanın bir sakıncası yok.peki taşradaki çocuklar ne yapacak? Büyük bir şehire kapağı atmadıkça oyun izlemesi imkansız. Ülkemizde tiyatroya gitmemiş, hatta tiyatronun ne olduğunu bilmeyen milyonlarca insan var. Bir de onların tarafından bakmak gerekmiyor mu?
Madem özel tiyatrolara destek verilecek, Devlet Tiyatrolarında yeniden yapılanmaya gidilip daha münasip çözümler pekala bulunabilir. Ankara, İzmir, İstanbul gibi büyük şehirlerdeki sahnelerin en büyükleri bırakılıp diğerleri kapatılır, taşraya ağırlık verilir. Kurumun yönetim sistemi değiştirilerek daha az masraflı hale getirilir. Böylece Devlet Tiyatroları asıl amacına hizmet etmiş olur. Özel tiyatroların gitmediği, gidemediği şehirlerdeki (Adana, Diyarbakır, Van) sahnelerde oyunlar oynanır. Ayrıca yine ülkemiz özel tiyatrolarının altından kalkamayacağı geniş kadrolu ve masraflı oyunlar da sahneye konabilir. Tiyatro okulu gibi çalışan bu kurum zinhar kaldırılmamalıdır. Yeniden yapılanmaya, verimliliğe EVET ama kapatmaya HAYIR.