17 Kasım 2013 Pazar

açılıyoruz, aslında saçılıyoruz

17 Kasım 2013 tarihli gazeteleri okuduğunuzda göreceksiniz olanları. Uzun uzun anlatmaya gerek yok, T.C. Başbakanı, Diyarbakırda Barzani ile miting yaptı, birkaç yıl önce kendisine galiz küfürler eden belediye başkanıyla el ele tutuştu, Irakın kuzeyine Kürdistan dedi, vs vs...

Uluslararası münasebetlerde ne kalıcı dostluk ne de sürekli düşmanlığın olmadığını biliyoruz elbet, moron değiliz çok şükür. Gel gelelim başımızdaki yöneticilerimizin dış politikada bu kadar zikzak yaptığını görmemiştik. Dış politikanın iç politikada bu kadar kullanıldığını ise ne görmüş ne de duymuştuk.

Tamam, gerçekçi politika gereği ülkelerin tavırlarında zaman zaman değişiklik olabilir fakat; bu kadar kıvırma, tükürdüğünü bu kadar çabuk yalama kabiliyeti, Irakın kuzeyindeki bir Kürt Devletinin Türkiyeye tehdit olmayacağını, aksine Türkiyenin menfaatine olacağını savunan beni bile bir hoş etti.

Gelelim iç politikaya ve açılım laflarına. "Laflarına" diyorum çünkü bugüne kadar eylem görmedik, hep laf işittik. Hükümet, fırsatını bulduğunda temel hak ve özgürlükleri nasıl da sınırlama, hatta yok etme eğiliminde olduğunu defalarca gösterdi. Seküler yaşam tarzına düşman olduğu aşikar. Bu meclisten, bu hükümetten demokrasi, hak ve özgürlük bekleyenler, ne içtiyse söylesin belki bize de faydası olur. 

Şivan Perverin İboyla konser vermesi, başbakanın belediye başkanıyla el ele tutuşması, memleketin Kürt sorununu çözmeye yönelik eylemler değildir. Bunların hepsi, geçtiğimiz Haziran ayında gerilimi tırmandırarak yobaz seçmene oynayan, bir hafta memleketi kızlı erkekli yaşanan evler tartışması üzerinden sinir hastası yapan ve kendi seçmen tabanında safları sıklaştıran başbakanın, demokrasi havarisi gibi görünüp yerel seçimlerde oy kapma taktiğidir. Türkiyenin doğu ve güney doğusunda etkin olan Apoya karşı Barzani kartını yutturma çabasıdır. Biliyoruz ki hiçbir oyunda Vale, Papazı yemez. O yüzden Barzani hamlesi tutmayacaktır. Politikacılar, her zamanki gibi "bul karayı al parayı" yapıp el çabukluğuyla vatandaşı çarpma derdindedir. Bölgede gereksiz ve tehlikeli bir beklenti yaratan, Türkiyede oldukça tehlikeli olabilecek bir etnik siyaset kazanının ateşini sürekli harlayan başbakan, hatasını anladığında iş işten geçmiş olacaktır.

O gün geldiğinde Türkiye, tüm kurmayları TCG Hasdal'a bindirilmiş donanmasının caydırıcılığından yoksun bir halde uluslararası ilişkiler terazisinin kefesinde hafif kalacak, dış destekle terörist saldırıları yeniden başladığında ise bugüne kadar bir orduya komuta etmemiş, tombaladan çıkmış Genelkurmay Başkanı ile askeri bir operasyon yapamayacaktır.

Dünya, üzerinde Türkiye olsa da olmasa da, Ortadoğuda barış olsa da olmasa da, Türkler ve Kürtler olsa da olmasa da dönmeye elbet devam edecektir. Sonumuz hayrolsun.


Hiç yorum yok: